Ana Temalar
Aydınlanma Geleneği
Aydınlanma
Çağı, bazılarına göre René Descartes’in felsefi çalışmaları ile başlayan ve
buna bağlı olarak 18. Yüzyılda yer alan Amerikan ve Fransız devrimleri gibi
devrimsel hareketlere yol açan bir entelektüel kültür ve felsefe hareketidir.
Aydınlanma Çağı geniş bir düşünce yelpazesi içerirken belki de ana temalarından
biri “mantık”, ve bu mantığın sanat ve bilimde oynadığı roldür.
Aydınlanma
çağının bir şair ve sanatçısı olan Goethe’nin edebiyatı, radikal akılcılığa
doğru kayma durumunu tartışır. Faust bu
tartışmanın doruk noktasıdır. Aydınlanmanın bir ferdi olan Faust, akademik tıp
hayatının aşırı akılcılığından kaçmaya çalışmaktadır, ancak Goethe bu geleneğin
sanat ve duygu olmadan tatmin edilemeyeceğini göstermiştir.
Bilim ve Dinsellik
Faust bir
bilim adamıdır ve mantıklı düşüncenin hayatına kazandırabileceklerinin sınırına
ulaştığı düşünmektedir. Aydınlanma düşüncesinin ana konseptlerinden biri
insanlığın bilgi ve teknolojinin ilerlemesiyle birlikte kendini geliştireceği,
ve mükemmeliyete ulaşacağı düşüncesidir. Faust
bu düşünceye karşı çıkar. Faust öğrenim ve bilim ile kendini mükemmelleştirmeye
çalışır, ancak sonradan fark eder ki bu bilimsel yolculuğunun sonunda umudunu
ve yaşama nedenini kaybetmiştir.
Faust, ya
kendi yaşamında ya da sonrasında din ve ruhanilik istemektedir. Tıp ve bilimle
dolu hayatı ve yıllar üzerinde topladığı bilgi onu bu isteğinden
alıkoymaktadır. Ruh çağırabilmekte, ancak onların dünyasına katılamamaktadır.
Bir süre sonra kendi doğasının içinde ruhani bir boyut olduğunu farkeder – aşk.
Bu aşkı, genç bir kız – Gretchen – ile olan ilişkisinde bulur. Goethe, aşk ve
trajedinin aşırı bilimsellik ve akılcılık tiranlığını yenebileceğini
savunmaktadır.
Gösteren ve Gösterilen
Faust dini
inanışlarını Gretchen’a anlatmaya çalıştığında, ona inandığı şey için bir isim
bulamadığını söyler. Azıları buna Tanrı der, bazıları ise “doğa” ya da
“aşk”. Faust inandığı şeyi tam olarak
isimlendiremediği için Gretchen da Faust’un dinselliğine inanamamaktadır. Bu
durum kelimeler ve gösterdikleri konsept ya da objeler arasında olan bağın
kopukluğundan kaynaklanmaktadır.
Goethe
burada okuyucuya bir soru sormaktadır: Eğer insanlık “Tanrı”yı
isimlendiremiyorsa, Tarın gerçekten insanlık için var mıdır? Faust’un bu
sorunla karşılaşması onun umudunu yok eder ve onu oyunun başlangıcındaki
“intihara meyilli” durumuna getirir.
Yaşam ve Ölüm
Faust, kendi
varlığıyla yüzleşmesi gereken bir adamdır. Bir bilim adamı olarak sorguladığı
tüm sorular onun umudunu ve insanlığın gelişimine olan inancını kaybetmesini
sağlamıştır, ve bu da onu intiharın kıyısına götürmüştür. Faust’un cevaplaması
gereken bir soru daha vardır: Hayat gerçekten ölümün sunduğu huzurdan daha
fazlasına mı değer?
Goethe,
felsefi akılcılık mantığının abartılmış bir örneğini sunmaktadır.
Akılcı
düşünce hiçbir şekilde tek başına insanlığı mükemmelleştiremez. Konu ruhlar
dünyası olunca da insanlığın elindeki bilgi çok sınırlıdır. İnsanlık ondan
yüksek olan hiçbir şeyi tam olarak adlandıramaz ve anlayamaz; bu yüzden
insanlık yaşamın devam edişini ya da bitirilişini sorgulamak zorundadır. Bu
durum Modernizm’in bir eleştirisidir.
Romantizm Geleneği
Faust, romantik edebiyatın bir örneği
olmamasına rağmen bu türün etkilerini taşır. Faust’un “doğa” ve doğanın bir
parçası olamama nedenleri üzerine yaptığı uzun konuşmalardan Goethe’nin
romantik geleneğin yükselttiği, dünyadaki ruhani değerlere olan inanışını
sezebiliriz. Önemli bir sahnede Faust, Wagner ile yaptığı doğa yürüyüşünden
çalışma odasına dönmüştür, ve oyunun ilk yarısında ilk defa tatmin edilmiş bir
ruh hali içinde olduğu görülür. Buna karşın, doğal dünyadan akılcı düşünceler
dünyasına geçişi, bu ruh halini öldürür.
Goethe,
insanlığın ahlak ve din temellerini doğada bulmuştur. İnsanlığın yoldan çıkma
durumu doğuştan gelen bir günahkârlık nedeniyle değil, doğanın manevi ve kutsal
yönleri ile olan kopukluktan kaynaklanmaktadır. Ancak bu değerlere geri dönen
bir birey bütünlüğe ulaşabilir.
Ahlaki Kararsızlık
Goethe’ye
göre Modernizm’in sonuçlarından biri de modern akılcılığın sosyal
sınırlandırmalar ve dine olan ihtiyacı yok etmesidir ki bu da insanların ahlaki
yapılarında bir kargaşaya neden olmaktadır. Faust’un karakterindeki en büyük
değişimlerden biri de alaki çelişkileri olan bir bireye dönüşümüdür. Bunun
izlerine Gretchen ile olan ilişkisinde rastlayabiliriz.
Faust ile
tanışmadan önce saf bir ahlaka sahip olan Gretchen, Faust ile tanıştıktan sonra
aynı Mephistopheles’in Faust’a yaptığı gibi ahlaksızlıklarla dolu bir hayata
sürüklenmiştir. Faust, kendi ahlaki çelişkilerinin içinde Gretchen’in
inançlarını ve manevi desteklerini yok etmiştir.
Goethe
burada böyle bir durumun ancak trajedi ile sonuçlanabileceğini anlatmış, ve bu
durumu Faust ve Gretchen’e olanlarla açıklamıştır.
Öznellik
Goethe modern dünyayı, “anlam”ın topluluğun davranışları yerine bir kişinin
öznel bakış açısındaki iç gözlem ve hayal gücüne dayalı olduğu bir yer olarak
göstermiştir. Klasik bir epik şiir her zaman büyük bir kahramanın hareketlerini
anlatırken Faust’taki olaylar
Faust’un kişisel deneyimleri üzerinde yoğunlaşır. Faust kendi öznelliği içinde
varoluşu üzerine umutsuzluğa kapılmıştır. Bunun yanı sıra, kendi öznel
deneyimlerinin dışında Gretchen’e olan aşkının onu kurtuluşa götürme şansı
olduğunu da anlayamamaktadır.
Goethe kendi öznel cimrilikleri yüzünden aşk ve inancın benzer dillerini
konuşamayan insanlar arasında meydana gelen ayrılma ve bölünmeyi karakterize
etmiştir. Bu, iki karakter için de trajedi ile sonuçlanır, çünkü aynen
Goethe’nin dediği gibi, ikisi de hiçbir zaman karşılarındakinin aşkını tam
olarak yakalayamazlar. Bu nedenle de öznelliğe dönüşün bir nevi trajediye dönüş
olduğunu söylemek mümkündür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder